GEREKÇELİ-İÇTİHATLI 2004 SAYILI İCRA VE İFLAS KANUNU MADDE-5
Sorumluluk:
Madde 5 – (Değişik: 6/6/1985-3222/1 md.)
İcra ve İflas Dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davaları, ancak idare aleyhine açılabilir. Devletin, zararın meydana gelmesinde kusuru bulunan görevlilere rücu hakkı saklıdır.Bu davalara adliye mahkemelerinde bakılır.
İÇTİHAT:
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2018/4-666
K. 2022/422
T. 30.3.2022
• TAZMİNAT DAVASI ( İcra Müdürlüğünde Görevli İcra Müdürü ve İcra Memuru Hakkında Senet Asıllarını Sahteleriyle Değiştirdikleri İddiasıyla Cumhuriyet Başsavcılığı Tarafından Kamu Davası Açıldığı/Asliye Ceza Mahkemesinin Dosyası Üzerinde Yapılan Yargılama Sonucunda Gerekli Özenin Göstermemelerinden Dolayı Görevi İhmal Suçundan Cezalandırılmalarına Karar Verildiği ve Kararın Yargıtay İlamıyla Onanarak Kesinleştiği - Maddi Olgunun Tespitine İlişkin Kesinleşen Ceza Mahkemesi Kararının Hukuk Hâkimi Yönünden Bağlayıcı Olacağı )
• İCRA DAİRESİ GÖREVLİLERİNİN KUSURLU DAVRANMASI ( İcra Dairesi Görevlilerinin Davacılar Tarafından Başlatılan İcra Takiplerinin Sonuçsuz Kalmasına Sebep Olduklarından Kusurlu Oldukları Benimsenerek Davalının Sorumlu Olduğu Sonucuna Varıldığı/Özel Daire Bozma Kararına Uyulması Gerektiği )
• KESİNLEŞEN CEZA MAHKEMESİ KARARININ HUKUK HAKİMİ YÖNÜNDEN BAĞLAYICI OLMASI ( Yargıtayın Yerleşik Uygulamasına ve Öğretideki Genel Kabule Göre Maddi Olgunun Tespitine İlişkin Ceza Mahkemesi Kararının Hukuk Hâkimini Bağlayacağı/Ceza Mahkemesinde Bir Maddi Olayın Varlığı ya da Yokluğu Konusunda Kesinleşmiş Kabul Bulunması Hâlinde Aynı Konunun Hukuk Mahkemesinde Yeniden Tartışılmasının Olanaklı Bulunmadığı )
2004/m.5
818/m.53
6098/m.74
ÖZET : Dava, icra dairesi görevlilerinin kusurlu davranışlarından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar ( alacaklılar ) tarafından dava dışı borçlular aleyhine İcra Müdürlüğünün dosyaları ile kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatıldığı, dava dışı borçluların icra mahkemesi nezdinde borca ve imzaya itiraz ettikleri, icra mahkemesi tarafından senet üzerindeki imzaların borçlulara ait olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, alınan raporda senet üzerindeki imzaların borçlulara ait olmadığının tespit edildiği, bunun üzerine icra mahkemesi tarafından söz konusu takiplerin iptaline karar verildiği, İcra Müdürlüğünde görevli icra müdürü ve icra memuru hakkında senet asıllarını sahteleriyle değiştirdikleri iddiasıyla Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kamu davası açıldığı, Asliye Ceza Mahkemesinin dosyası üzerinde yapılan yargılama sonucunda gerekli özenin göstermemelerinden dolayı görevi ihmal suçundan cezalandırılmalarına karar verildiği ve kararın Yargıtay ilamıyla onanarak kesinleştiği, maddi olgunun tespitine ilişkin kesinleşen ceza mahkemesi kararının hukuk hâkimi yönünden bağlayıcı olacağı, icra dairesi görevlilerinin davacılar tarafından başlatılan icra takiplerinin sonuçsuz kalmasına sebep olduklarından kusurlu oldukları benimsenerek davalının sorumlu olduğu sonucuna varılmıştır. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : 1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacılar vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü:
KARAR : I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 20.10.2001 vade tarihli üç ayrı emre yazılı senetten kaynaklanan toplam 250.000 USD'lik alacağının tahsili için ... 1. İcra Müdürlüğünün 2002/10115 ve 2002/10116 Esas sayılı dosyaları ile icra takibi yaptığını, takip borçlularının borca ve imzaya itiraz ettiklerini, müvekkili ile borçlular vekilinin 22.01.2003 tarihli protokol düzenlediklerini, protokol tarihinde borçlu vekilinin işten yasaklı olması nedeniyle protokolün uygulanamadığını, protokolde; “…borcun bu doğrultuda ödeneceği, karşı tarafın ceza davasındaki sahtecilik iddiasından vazgeçeceği ve imzaya itirazdan feragat edileceği…” hususlarının kararlaştırıldığını, daha sonra karşı tarafın imzadan imtina ettiğini ve takip dosyalarındaki senet asıllarını sahteleri ile değiştirdiğini, icra müdürü ... ile icra memuru ...'nın bu olaya iştirak ettiklerini, olayla ilgili olarak Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunulduğunu, alacağın tahsil imkânının kalmadığını ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50.000TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; iddianın gerçeği yansıtmadığını, ... 1. İcra Müdürlüğünde görevli olan icra müdürü ... ile icra memuru ... hakkında açılan ... 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2003/777 E. sayılı ceza dosyasının bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6 İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.07.2014 tarihli ve 2009/282 E., 2014/233 K. sayılı kararı ile; senetlerin şirketi temsile yetkili olmayan kimseler tarafından imzalandığı, senet borçluları borçlu kabul edilemeyeceğinden senetlerin tahsil kabiliyetinin bulunmadığı, senetlerin asıl ya da fotokopi olmaları arasında fark olmadığı, davalının da sorumlu olamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 16.02.2016 tarihli ve 2015/91 E., 2016/1824 K. sayılı kararı ile;
“…Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden; davacılar tarafından dava dışı borçlular hakkında 11/12/2002 tarihinde ... 1. İcra Dairesinin 2002/10115 ve 10116 sayılı dosyaları takip başlattıkları, borçluların takip konusu senetteki borca ve imzaya itiraz ettikleri, İcra Hukuk Mahkemesi tarafından takip konusu üç adet senet üzerinde grafoloji uzmanı bilirkişiye inceleme yaptırılarak alınan raporda, senetlerin zemin görüntüsünün ve matbu yazıların piyasada hazır basılmış ve satılmakta olan senet koçanlarından renkli elektronik tarayıcılar ile taranıp aynen elde edildiği, bu işlemlerden sonra birinci hamur kağıdına pullar yapıştırıldıktan sonra elde edilen bu senet görünümünün üzerine, elle doldurulmuş gibi görünen yazılar ile senetlerdeki imzaların bilgisayar ortamında yerleştirilerek ön ve arka taraflarından renkli çıktı alınarak işlemin tamamlandığı, her üç senedin sahte olduklarının belirtildiği ve bu nedenle ... 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2007/562 ve 563 esas sayılı dosyalarında her iki icra takibinin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip konusu senetlerin, borçlu vekilinin talebi ile icra memurunun refakatinde özel bilirkişi incelemesi yaptırılması ve renkli fotokopisinin çektirilmesi için icra dairesi dışına çıkarıldığı hususu ile sahte oldukları hususu ihtilafsızdır. İcra dairesine verilen senetlerin başlangıçta mı orijinal olarak verilmediği, yoksa bilahare mi sahteleri ile değiştirildiği tespit edilememiş ise de; davacı takip alacaklıları, icra dairesine teslim ettikleri senet asıllarının sahteleriyle değiştirildiği iddiasıyla icra müdürü ve icra memuru hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardır. Açılan ceza davasının yargılaması sonunda, ... 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/362 esas, 2008/725 karar sayılı kararı ile, her iki sanığın senetlerin ilk takibe konduğu sırada, ya da fotokopi çektirildikten sonra geri getirildiğinde orijinal senet yerine sahtesinin konulduğunu yaptıkları işin gereği olarak bilmeleri gerektiği, en hafif değerlendirme ile sanıkların ihmallerinin bulunduğu gerekçesiyle görevi ihmal suçundan cezalandırılmalarına karar verilmiş, karar 4. Ceza Dairesi tarafından onanarak 22/04/2010 tarihinde kesinleşmiştir.
... 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından tanık olarak dinlenen icra müdür yardımcısı F. Y.'ın 30/06/2004 tarihli duruşmadaki beyanında; alacaklı vekilinin getirdiği senetlerin aslını ve fotokopilerini aldığını, fotokopilerini onaylayıp dosyasına koyduğunu, asıllarına herhangi bir şey yazmayıp kasaya koyduğunu belirtmiş olduğu görülmüştür. Takip talebini alan icra müdürü, alacaklının kambiyo senedinin aslını takip talebine eklediğini, senedin kambiyo senedi olup olmadığını, alacaklının yetkili hamil olduğunu, kombiyo senedinin borçlusu olan kişiye karşı takip yaptığını ve vadesinin geldiğini görürse borçluya ödeme emri gönderir. Senet asıllarına da icra dairesi kaşesi ve icra dosya numarasını vurduktan sonra icra kasasına alması gerekir. Takip konusu senet asıllarına bu şekilde işlem yapılmadığı icra müdür yardımcısının beyanından anlaşılmaktadır. Zira bu şekilde işlem yapılmış olsaydı senetlerin fotokopileri çekilip getirildikten sonra sahteleriyle değiştirildikleri kolayca anlaşılabilirdi. Nitekim senet asıllarının inceleme yaptırılması ya da fotokopilerinin çektirilmek üzere memur nezaretinde icra dairesi dışına çıkartılması da genel uygulamaya ve hayatın olağan akışına uygun değildir. Senet aslını incelemek isteyen borçluya, icra dairesinde memur gözetiminde incelemesine izin verilip sonrasında tekrar kasaya konulması gerekir. İcra dairesi görevlilerinin senet asıllarının icra dairesi dışına çıkartılmasına izin vermeleri doğru olmamıştır.
Mahkeme kararında, dava konusu senetler ile bu davanın konusu olmayan senetler karıştırılmıştır. Davaya konu olan ... 1. İcra Dairesinin 2002/10115 sayılı takip dosyasındaki 20/10/2001 vadeli 100.000 USD'lik iki adet senedin M. Ö. tarafından keşide edilerek lehdar ...'ya verildiği, onun tarafından da davacılar murisi ...'ya ciro edildiği anlaşılmaktadır. Yine ... 1. İcra Dairesinin 2002/10116 sayılı takip dosyasındaki 20/10/2001 vadeli 50.000 USD'lik senedin .... İnşaat Depoculuk Sanayi ve Ticaret A.Ş. adına M. Ö. tarafından, kendisi lehdar gösterilerek keşide edildiği ve sonrasında davacılar murisi ...'ya ciro edildiği görülmektedir. Mahkemenin, şirketin kendisini temsil ve ilzama yetkili olanların imzalarını taşımayan senetlerden dolayı sorumlu tutulamıyacağı gerekçesi de yerinde değildir. Zira dava konusu senetlerin tamamı şirket adına düzenlenmediği gibi, şirket adına senet düzenleyen M. Ö.'ın şahsen sorumlu olacağı hususunun gözetilmemiş olması da doğru olmamıştır.
Şu halde, 6098 sayılı TBK'nın 74. maddesi ( 818 sayılı BK m. 53 ) uyarınca, ceza mahkemesinin mahkumiyet kararı ile maddi olgu belirlemesinin hukuk hâkimini bağlayacağı hususu ile yukarıda açıklanan hususlar gözetilerek, icra dairesi görevlilerinin davacılar tarafından başlatılan icra takiplerinin sonuçsuz kalmasına sebep olduklarından, davalının icra dairesi görevlilerinin kusurlu eylem ve işlemlerinden sorumlu olduğu sonucuna varılmalıdır. Mahkemece, davacıların uğradıkları zarar kapsamı belirlenerek varılacak sonuca göre karar verilmesi yerine, yazılı gerekçe ve hatalı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.12.2017 tarihli ve 2017/341 E., 2017/423 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; icra müdürlüğü görevlilerinin kusurlu eylem ve işlemleri nedeniyle uğranılan zararın davalı ... Bakanlığından tahsili istemine ilişkin eldeki davada, davalı ... Bakanlığının sorumlu tutulmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, icra dairesi görevlilerinin kusurlu davranışlarından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
13. İcra ve iflas dairesi görevlilerinin hukukî sorumlulukları 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun ( İİK ) 5. maddesinde düzenlenmiştir.
İcra ve İflas Kanunu'nun “Sorumluluk” başlıklı 5. maddesinde;
“İcra ve İflas Dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davaları, ancak idare aleyhine açılabilir. Devletin, zararın meydana gelmesinde kusuru bulunan görevlilere rücu hakkı saklıdır. Bu davalara adliye mahkemelerinde bakılır.” hükmü yer almaktadır.
14. Maddede icra ve iflas dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davalarının idare aleyhine açılabileceği ve idarenin kusuru bulunan görevlilere rücu etme hakkı olduğu düzenlenmiştir. İdarenin icra ve iflas dairesi görevlilerinin verdiği zarardan sorumlu tutulabilmesi için, zarara sebep olan memurun görevini yaparken hukuka aykırı davranması, görevlilerin kusurlu hareket etmiş olmaları, kusurlu işlem ve eylem ile ilgili kişinin zarara uğramış olması ve kusurlu işlem veya eylem ile uğranılan zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekmektedir.
15. İcra dairesi görevlilerinin kusurlu olmalarından maksat, normal niteliklere sahip bir icra müdüründen ( veya memurundan ) beklenmeyecek şekilde işlem veya eylem yapmış olmasıdır. İcra müdürü açık kanun hükmüne aykırı hareket etmişse kusurlu sayılır. Ayrıca aranan kusur, kast veya ihmal şeklinde olabilir ( Kuru,Baki: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, , Eylül 2016, s. 61 ).
16. Yukarıda belirtildiği üzere, icra müdürünün kusurlu işlem veya eylemi sonucunda ilgili kişinin bir zarara uğraması gerekmektedir. Bu zarar maddi zarar olup manevi zararlar bu kapsamda değerlendirilmez.
17. Bu aşamada ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesinde görülmekte olan davalara etkisinin incelenmesinde fayda vardır.
18. Bilindiği üzere ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesinde görülmekte olan davaya etkisi, dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun ( BK ) 53. maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
19. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
20. Borçlar Kanunu'nun “Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesi;
“Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez” hükmünü içermektedir.
21. Aynı düzenleme, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ( TBK )'nun 74. maddesinde de;
“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz” şeklinde yer almaktadır.
22. Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararının, kusur ve derecesinin, zarar tutarının, temyiz gücü ve yükletilme yeterliğinin ve illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
23. Hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
24. Yargıtayın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusunda kesinleşmiş kabul bulunması hâlinde, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 16.09.2021 tarihli ve 2017/ ( 15 )6-498 E., 2021/1023 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
25. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacılar ( alacaklılar ) tarafından dava dışı borçlular aleyhine ... 1. İcra Müdürlüğünün 2002/10115 ve 2002/10116 sayılı dosyaları ile kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatıldığı, dava dışı borçluların icra mahkemesi nezdinde borca ve imzaya itiraz ettikleri, icra mahkemesi tarafından senet üzerindeki imzaların borçlulara ait olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, alınan raporda senet üzerindeki imzaların borçlulara ait olmadığının tespit edildiği, bunun üzerine icra mahkemesi tarafından söz konusu takiplerin iptaline karar verildiği, ... 1. İcra Müdürlüğünde görevli icra müdürü ve icra memuru hakkında senet asıllarını sahteleriyle değiştirdikleri iddiasıyla ... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kamu davası açıldığı, ... 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/362 E., 2008/725 K. sayılı dosyası üzerinde yapılan yargılama sonucunda gerekli özenin göstermemelerinden dolayı görevi ihmal suçundan cezalandırılmalarına karar verildiği ve kararın Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 22.04.2010 tarihli ve 2009/28899 E., 2010/7859 K. sayılı ilamıyla onanarak kesinleştiği, maddi olgunun tespitine ilişkin kesinleşen ceza mahkemesi kararının hukuk hâkimi yönünden yukarıda açıklanan nedenlerle bağlayıcı olacağı, icra dairesi görevlilerinin davacılar tarafından başlatılan icra takiplerinin sonuçsuz kalmasına sebep olduklarından kusurlu oldukları benimsenerek davalının sorumlu olduğu sonucuna varılmıştır.
26. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.03.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2019/1450
K. 2020/698
T. 8.6.2020
• İCRA MEMURUNUN EYLEMİ NEDENİYLE UĞRANILAN ZARARIN TAZMİNİ ( Hacizlerin Kaldırılmış Olması ve Taşınmazların Cebri İcra Marifeti ile Satılamamış Olması Nedeni ile Davacının Alacağını Tahsil Edemediği Taşınmazlar Üzerindeki Haczin Kaldırılmasının İcra Memurunun Kusurlu Eylemi Neticesinde Meydana Geldiği - Davalı Adalet Bakanlığının İİK Md. 5 Gereğince İcra Memurunun Kusurlu Eyleminden Kaynaklı Olarak Sorumlu Olacağı/Davanın Kabulüne Karar Verilmesi Gerektiği )
• HAKSIZ FİİL NEDENİYLE YASAL FAİZE HÜKMEDİLMESİ ( Davacı Vekili Her Ne Kadar Alacak Miktarına Avans Faizi Uygulanmasını Talep Etmişse de Davalı Bakanlığın Memurunun Eylemi Haksız Fiil Niteliğinde Olduğundan Tazminata Yasal Faiz Uygulanmasına Karar Verilmesi Gerektiği - Davacı İstinaf Başvurusunun Kabulüyle İlk Derece Mahkemesi Kararının Kaldırılarak Yeniden Hüküm Kurulması Gerektiği )
• ALACAK DAVASI ( İlk Derece Mahkemesi Tarafından Hazırlanan Kararın Gerekçesinin Bulunmadığının Anlaşıldığı - Davacının Talebinin Hangi Nedenlerle Reddedildiği Hususunda HMK Md. 297 Hükmünde Belirtilen Yönteme Uygun Şekilde Bir Gerekçe Hazırlanmadığından İlk Derece Mahkemesi Kararının Bu Yönü ile Kaldırılmasına Karar Vermek Gerektiği/Gerekçesi Sayesinde Kararların Doğruluğunun Denetlenebilmesinin Mümkün Olacağının Belirtildiği )
• KARARIN GEREKÇESİNİN BULUNMAMASI ( Verilecek Hükümde Tarafların İddia ve Savunmalarının Özetinin Anlaştıkları ve Anlaşamadıkları Hususların Çekişmeli Vakıalar Hakkında Toplanan Delillerin Tartışılması ve Değerlendirilmesinin Sabit Görülen Vakıalarla Bunlardan Çıkarılan Sonuç ve Hukuki Sebeplerin Yer Alması Gerektiği - Kararın Gerekçesinde Maddi Olayın Saptanması Hukuki Niteliği ve Uygulanacak Hukuki Kuralların Belirlenmesi Delillerden Söz Edilmesi Gerektiği )
2709/m.36,138,141
2004/m.5,143
6098/m.52
6100/m.27,297
ÖZET : Dava, alacak istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesi tarafından hazırlanan kararın gerekçesinin bulunmadığı, davacının talebinin hangi nedenlerle reddedildiği hususunda HMK 297. maddesinde belirtilen yönteme uygun şekilde bir gerekçe hazırlanmadığından ilk derece mahkemesi kararının bu yönü ile kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Dava dışı borçluya ait taşınmazların üçüncü kişiye devredilmiş olması nedeni ile taşınmazlar üzerine haciz konulamadığı, konulan hacizlerin davalı bakanlığın memurunun eylemi neticesinde kaldırıldığı, icra dosyasındaki kıymet takdirlerine göre haczi kaldırılan taşınmazların değerinin davacının alacağını karşılayacak miktarda olduğu, davacının alacak miktarının dosyanın dava tarihi itibari ile 119.901,05 TL olduğu,
Hacizlerin kaldırılmış olması ve taşınmazların cebri icra marifeti ile satılamamış olması nedeni ile davacının alacağını tahsil edemediği taşınmazlar üzerindeki haczin kaldırılmasının icra memurunun kusurlu eylemi neticesinde meydana geldiği davalı Adalet Bakanlığının İİK md. 5 gereğince icra memurunun kusurlu eyleminden kaynaklı olarak sorumlu olacağı anlaşılmakla açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği halde reddine karar verilmiş olması hatalı olmuştur.
Davacı vekili her ne kadar alacak miktarına avans faizi uygulanmasını talep etmişse de davalı bakanlığın memurunu eylemi haksız fiil niteliğinde olduğundan tazminata yasal faiz uygulanmasına karar vermek gerekmiştir. Bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulması gerektiği kanaatine varılmıştır.
DAVA : Niğde 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 24/06/2019 tarih ve 2018/458, 2019/669 Karar sayılı kararı aleyhine, istinaf başvurusunda bulunulmuş ve Mahkemece dosya Dairemize gönderilmiş olmakla HMK 352. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda; gereği düşünüldü:
KARAR : Tarafların iddia ve savunmalarının özeti:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Niğde 2. İcra Müdürlüğünün 2009/3802 Sayılı takip dosyasından alacaklı olduğunu, dosya borçlusu adına kayıtlı birden fazla taşınmazının kaydına haciz konulduğunu, anlaşma ihtimaline binaen sadece 3 tane taşınmazın üzerindeki haczin kaldırılmasını talep ettiklerini, ancak icra müdürlüğünce borçlu adına kayıtlı tüm taşınmazlardaki haczin kaldırıldığını, bu durumu fırsat bilen dosya borçlusunun taşınmazlarını 3.şahıslara sattığını, borçlunun başkaca bir mal varlığının olmadığı için alacaklarının tahsilinin imkansız hale geldiğini, talepleri olmadığı halde icra memurunca hatalı olarak kaldırılan hacizden dolayı İİK.5.maddesi gereğince sorumlu olduğunu, görevlilere karşı dava açılamayacağından dolayı bağlı olduğu Adalet Bakanlığından talep ettiklerini, hatalı işlemden dolayı tahsili imkansız hale gelen 116.613.47-TL'nin haciz kaldırılma tarihi olan 13/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle haciz kaldırma tarihi olan 13/03/2017 tarihi ile 02/08/2018 davanın açılış tarihi arasında 1 yıllık süre içerisinde açılmadığından süre yönünden davanın reddinin gerekeceğini, davacının talebi doğrultusunda icra müdürlüğünce hacizlerin kaldırıldığını, bir kusur ve ihmalin söz konusu olmadığını, devir yapılmış ise davacının tasarrufun iptali davası açabilecekken açmadığını, kusur oluşmasında TBK 52.maddesi uyarınca bölüşük kusurun olup olmadığı kusur var ise uygun indirim yapılması konusunda bilirkişi raporu alınması gerekeceğini alacağın tahsilinin imkansız hale geldiğinden bahsedildiğini ancak İİK 143.maddesine göre aciz vesikası şartı oluşması durumunda 20 yıl zaman aşımı suresinin işlemeyeceğinden yasal olarak alacağın tahsili imkansız hale gelmeyeceğini, borçlu adına kapsamlı bir mal varlığı araştırılması yapılması gerekeceğini ve söz konusu haciz kaldırma işlemi hakkında görevliler hakkında şikayette bulunup bulunulmadığının açılmış bir soruşturma olup olmadığının ve Niğde 2. İcra Müdürlüğünün davaya ihbar edilmesini isteyerek davanın reddini talep etmiştir.
İhbar edilen Niğde 2.İcra müdürlüğü cevap dilekçesinde özetle; 2018/18344 esasıyla yenilen davaya konu takip dosyasında alacaklı asilin talebi ve haremi yatırması üzerine Niğde Tapu Müdürlüğüne yevmiye numarası yazılarak ada parsel numarası yazılmamış olmasına rağmen Tapu müdürlüğünce hacizlerin kaldırıldığını, bundan dolayı bir kusurlarının bulunmadığını, Tapu Müdürlüğünce hacizlerin kaldırılmaması gerekirken kaldırdığını bu işlemin hukuka aykırı olduğunu, Niğde Tapu Müdürlüğünün yaptığı yanlışı düzelmek adına alacaklı talebi doğrultusunda yeniden haciz konulmuş olup, memur muamelesini şikayet yoluyla mahkeme kararınca kaldırıldığını, Ayrıca hakkında açılan disiplin soruşturmasına göre kusur ve ihmali olmadığından şikayete konu işleminde usul ve yasaya aykırılığı bulunmadığından dolayı ceza verilmesine yer olmadığı kararının verildiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece bilirkişi raporu ve disiplin soruşturması dosyası içeriği dikkate alındığında hacizlerin terkin edilmesinde icra müdürlüğünün kusuru bulunmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davacı vekili süresi içerisinde verdiği istinaf dilekçesinde; Müvekkilinin icra takibinden kaynaklı olarak borçlu olan şahsa borçluya ait olan olan taşınmaza haciz koydurduğunu ve bu hacizlerden dosya kapsamında yer alan birkaç taşınmazın kaldırılmasını ancak diğerlerinin kaldırılmamasının talep edildiğini, icra müdürlüğünün talep olmamasına rağmen hacizlerin tamamının kaldırılması için tapu müdürlüğüne yazı yazdığını ve tapu müdürlüğü tarafından bütün hacizlerin kaldırıldığını, bu durumu fırsat bilen borçlunun ise bütün mallarını kaçırdığını ve müvekkilinin icra müdürlüğünün fiilinden kaynaklı olarak alacaklarını alamadığını, mahkemece yeni bir hukukçu bilirkişi atanması yönündeki taleplerinin reddedildiğini, icra müdürlüğünün talep ile bağlı olarak hareket etmesi gerektiğini, verilen kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAFA CEVAP: Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde; Mahkemece davanın reddine yönelik verilen kararın yerinde olduğunu, davacı tarafından haksız ve yersiz istinaf talebinin esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR: Meydana gelen zarardan davalı Adalet Bakanlığının sorumluluğunun bulunup bulunmadığı hususlarında toplanmaktadır.
DELİLLER: Tanık beyanları, bilirkişi ... tarafından düzenlenen 02/04/2019 havale tarihli rapor, Niğde İcra Hukuk Mahkemesi'nin 2018/172 Esas 2018/221 Karar sayılı dosyası, Niğde 2. İcra Müdürlüğünün ( 2017/3023 ) 2009/3802 dosyası, Niğde Cumhuriyet Başsavcılığı Memur - Avukat Suçları Soruşturma Bürosunun 2018/7012 CBS soruşturma dosyası,
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Anayasa'nın 138 ve 141. maddeleri uyarınca Hakimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler ve bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Bu gerekçede hukuki esaslara ve kurallara dayanmalı, nedenleri açıklanmalıdır.
Diğer taraftan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK.'un 27. Maddesinde hukuki dinlenilme hakkı kurala bağlanmıştır. Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkemeler, kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendirmek zorundadırlar. Eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması adil yargılanma hakkının ( hukukî dinlenilme hakkının ), ihlâlidir.
HMK.'un 297. maddesinde de, verilecek hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden söz edilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır.
Buna göre eldeki dosyaya baktığımızda ilk derece mahkemesi tarafından hazırlanan 24/06/2019 tarihli kararın gerekçesinin bulunmadığı, davacının talebinin hangi nedenler ile reddedildiği hususunda yukarıda belirtilen yönteme uygun şekilde bir gerekçe hazırlanmadığından ilk derece mahkemesi kararının bu yönü ile kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir
Davacı mahkemesine sunmuş olduğu dava dilekçesinde Niğde 2. İcra Müdürlüğünün 2009/3802 Esas sayılı dosyasında dava dışı borçlu hakkında icra takibi başlatmış olup, ödeme emrinin borçluya tebliği ile birlikte takibin kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı alacaklı vekili tarafından 27/09/2016 tarihli talep ile borçluya ait miras bırakanından kalan taşınmaz hisselerine haciz konulması talep edilmiştir. Bu talepte 12 ayrı parsel için ada ve parsel numaraları belirtilerek haciz istenilmiştir. İcra müdürlüğü tarafından bu talebe uygun şekilde Niğde Tapu Sicil Müdürlüğüne müzekkere yazılmış, bu müzekkere üzerine Niğde Tapu Müdürlüğü tarafından gönderilen 28/09/2016 tarihli yazı cevabına göre talep yazısında gösterilen taşınmazlar üzerine haciz işlemi uygulandığı anlaşılmıştır.
Bilahare alacaklı vekilinin 21/10/2016 tarihli yazısı ile bu kez daha öncesinden haciz konulan 40 ada 157 - 159 - 162 numaralı parseller yönünden konulan hacizlerin kaldırılması talep edilmiştir. Alacaklı vekilinin bu talebi üzerine icra müdürlüğü tarafından tapu müdürlüğüne talep edilen ada ve parsel numaraları belirtilerek söz konusu bu dosyadan konulan hacizler kaldırılmıştır.
Bu tarihten sonra bu kez alacaklı asil tarafından herhangi bir tarih içermeyen talep yazılı bir dilekçeyle bu kez 40 ada 163 numaralı parseldeki haczin kaldırılması için başvuru yapıldığı görülmüştür. Söz konusu talep yazısının altında icra müdür yardımcısı Vural Nebioğlu tarafından "İ.İ.K 106 ve 110 maddeleri borçlunun talep edebileceği bir husus olması " gerekçe gösterilerek alacaklı asil tarafından yapılan bir parsel üzerindeki haczin kaldırılmasına ilişkin talep red edilmiştir.
Bu tarihten sonra alacaklı ya da vekilinin herhangi bir talebi olmadığı halde Niğde 2. İcra Müdür yardımcısı Vural Nebioğlu tarafından hazırlanan 13/03/2017 tarihli yazı ile Niğde Tapu Müdürlüğüne müzekkere yazılarak "Yukarıda ismi yazılı borçlu adına kayıtlı taşınmazlarına konulan ilgili yevmiyeli haczin iş bu dosyamıza şamil olmak üzere kaldırılmasına karar verilmiştir. Karar gereğince işlem yapılması rica olunur. " şeklinde müzekkere ile tapu sicil müdürlüğüne borçlu adına kayıtlı olan taşınmazlardaki haczin kaldırılması için talepte bulunulmuştur.
Söz konusu 13/03/2017 tarihli yazı içeriğinde her ne kadar taşınmazların ada ve parsel numaraları belirtilmemiş ise de, yazının ilgi kısmında daha öncesinden Niğde Tapu Sicil Müdürlüğü tarafından haciz konulması işlemine ilişkin verilen yevmiye numaraları kullanılmıştır. Buna göre 28/09/2016 tarihli ve 23367 yevmiye numaralı ve 24/10/2016 tarihli ve 25760 yevmiye numarası ile konulan hacizlerin kaldırılması istenilmiştir. Tapu sicil müdürlüğünün 28/09/2016 tarihli 23367 yevmiye numaralı haciz yazısı incelendiğinde davacı alacaklı vekilinin ilk haciz talebinde bulunmuş olduğu 12 ayrı taşınmazın kaydının bulunduğu ve buna uygun şekilde haciz işlemi uygulandığı belirtilmektedir. Bu itibarla, öncelikle 13/03/2017 tarihi itibari ile alacaklı asil ya da vekilinin herhangi bir talebi olmaksızın tapu sicil müdürlüğüne borçlu taşınmazdaki hacizlerin kaldırılmasına ilişkin yazının hangi neden ile yazıldığı anlaşılamamaktadır.
Söz konusu yazı içeriğinde ada ve parsel numaraları belirtilmemiş ise de tapu sicil müdürlüğünün 28/09/2016 tarihli 23367 yevmiye numaralı yazısı ilgi tutulmak sureti ile söz konusu yazıdaki hacizlerin kaldırılması talep edildiğinden tapu sicil müdürlüğü tarafından müzekkere içeriğinde herhangi bir ada parsel numarası belirtilmemiş ise de aynı icra müdürlüğü tarafından verilen karar üzerine yevmiye numarası verilerek haciz konulan taşınmazların listesinin ilgili icra müdürlüğüne gönderildiği ve ilgili icra müdürlüğü tarafından da bu yazı ilgi tutularak hacizlerin kaldırılması talep edildiğine göre bu yazıya uygun şekilde işlem yapılmış olmasında tapu müdürlüğünün bir kusurunun bulunmadığı, ne var ki icra müdür yardımcısı Vural Nebioğlu'nun alacaklı ya da vekilinin talebi olmaksızın borçlu adına kayıtlı olan tüm taşınmazlardaki hacizlerin kaldırılmasını doğuracak şekilde müzekkere yazılmasının icra memurunun kusurlu eylemi olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır.
İcra dosyasının içeriğinden icra müdürlüğünün 13/03/2017 tarihli yazısından sonra alacaklı vekili tarafından 19/09/2017 tarihli yazı ile daha öncesinden haczedilen taşınmazlar üzerindeki haczin durduğu kanaati ile söz konusu taşınmazların satışının talep edildiği, bu amaçla davacının bir kısım masraflar yaptığı, taşınmazların kıymet takdirlerinin hazırlandığı, son olarak Niğde 2. İcra Müdürlüğü tarafından 13/04/2018 tarihli yazı ile tapu sicil müdürlüğüne müzekkere yazılarak 13/03/2017 tarihinde yazılan müzekkerede Niğde ili Yağdan mahallesi 163 parsel sayılı taşınmazdaki haczin kaldırılması gerekirken sehven aşağıda belirtilen diğer taşınmazlar üzerindeki hacizlerde kaldırılmış olup taşınmazlar üzerine 28/09/2016 tarihli olarak sehven kaldırılan haczin konulmasına şeklinde talepte bulunulduğu, talep yazısında 8 adet taşınmazın ada ve parsel numaralarının bildirildiği görülmüştür.
Ne var ki, dava dışı borçluya ait olan taşınmazların üçüncü kişiye devredilmiş olması nedeni ile taşınmazlar üzerine haciz konulamadığı, konulan hacizlerin davalı bakanlığın memurunun eylemi neticesinde kaldırıldığı, icra dosyasındaki kıymet takdirlerine göre haczi kaldırılan taşınmazların değerinin davacının alacağını karşılayacak miktarda olduğu, davacının alacak miktarının dosyanın dava tarihi itibari ile 119.901,05 TL olduğu, hacizlerin kaldırılmış olması ve taşınmazların cebri icra marifeti ile satılamamış olması nedeni ile davacının alacağını tahsil edemediği taşınmazlar üzerindeki haczin kaldırılmasının icra memurunun kusurlu eylemi neticesinde meydana geldiği davalı Adalet Bakanlığının İ.İ.K 5. maddesi gereğince icra memurunun kusurlu eyleminden kaynaklı olarak sorumlu olacağı anlaşılmakla açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği halde reddine karar verilmiş olması hatalı olmuştur. Davacı vekili her ne kadar alacak miktarına avans faizi uygulanmasını talep etmiş ise de davalı bakanlığın memurunu eylemi haksız fiil niteliğinde olduğundan tazminata yasal faiz uygulanmasına karar vermek gerekmiştir. Bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle HMK 353-1-b-2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulması gerektiği kanaatine varılmış, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
Yorumlar
Yorum Gönder